Psikoterapi Odasındaki Varoluşsal Meseleler
Psikoterapi Odasındaki Varoluşsal Meseleler
Hayatın anlamı ile ilgili sorular sadece felsefe bölümlerindeki teorik tartışmalarda geçmiyor. Aksine hayatın heryerinde sahici bir gündem. Örneğin psikoterapi süreçlerinin doğal bir parçası. İnsan acısı veya kendini geliştirme isteği her zaman varoluşsal meselelerle iç içe giriyor. Bu sebeple “varoluşçu psikoterapi” diye kendi başına bir psikoterapi ekolu var.
Benim kendi psikoterapi pratiğimde de “hayatın anlamı” veya “yaşamaya değer şey bulmak” meselesini sıkça görüyorum. Bu kişiler varoluşsal sorularla boğuşup duruyorlar. Örneğin şu türden cümleleri sıkça duyuyorum: ”Ergenliğimden beri hayatın anlamı ile ilgili sorular sorup, kendimi varoluşsal meseleleri düşünürken buluyorum. Bu sorular benim için ekmek su gibi doğal bir şey. Bu sorulara verdiğim cevaplar huzurumun veya huzursuzluğumun kaynağı.”
Bazı insanlar inançlarını netleştirememenin acısını yaşıyorlar. İnanç ile ilgili çelişkiler acı verici bir deneyim olabiliyor. Bu türden bir acı uykusuz gecelere sebep olabiliyor. Şu türden cümleler hatırlıyorum: “Gerçekten yaratıcı var mı? Ya yoksa? Yok olduğunu düşündüğümde boşluğa düşüp, hiçlik duygusuna kapılıyorum. Aslında var olduğunu biliyorum ama tam emin olamıyorum. Ama zor ve kritik zamanda inandığımı hissediyorum.”
Bazı insanlar bir şeyin peşinde koşabilmek, bir şeylere emek verebilmek için varoluşsal gerekçelere ihtiyaç duyuyorlar. Şu türden cümleleri duyuyorum: “Bazen yaşama gücü bulamıyorum. Hayat bana zor ve anlamsız geliyor. Yaşam için mücadele etmek gerekiyor. “Bu mücadeleyi niye vereyim?” diye kendime soruyorum. “Sonunda öleceksek bu kadar çaba niye?” diye düşünüp hareketsiz kalıyorum. Anlamlı bulamadığım hiç bir şeye enerji bulamıyorum. Bir şeye anlam katabilirsem harekete geçebiliyorum.”
Bazı insanlar yaşam ve ölümün kıyısında dolaşıyorlar. Onları yaşamda ancak voroluşsal sorulara verdikleri cevaplar tutabiliyor. Örneğin şu türden ifadeleri sıklıkla duyuyorum: “Bazen yaşamak istemiyorum. Ölmeyi istiyorum. Hatta intihar düşünceleri aklıma geliyor. Ama öbür dünyayı düşünüp ve intihar eyleminden kaçıyorum. Dinimizde intiharın kabul edilmediğini biliyorum.”
Bazı insanlar büyük acılar yaşıyorlar. Bu büyük acılar onlarda büyük sorular oluşturuyor. Bazıları başlarına gelenleri anlamlandıracak cevaplar bulamadığında eziyet içinde kalıyorlar. Bazıları da bu acılara varoluşsal sorulara verdikleri cevaplar yani inançları sayesinde ayakta kalabiliyorlar. Örneğin oğlunu kanserden kaybeden bir babanın hüzün ve acı dolu sesi hala kulaklarımda çınlıyor: “Yaşadığım bu büyük acıya ancak inancım sayesinde dayanabildim. Allah verdi, o aldı diye düşünüyorum. Allah’a sığınmaktan başka çıkışım yok.”
Sonuç olarak, varoluşsal sorular sadece felsefe koridorlarındaki teorik meseleler olmayıp hayatımızın tam içindeler. Her birimiz örtük veya açık bir şekilde varoluşsal soruların veya meselelerin muhatabıyız.